GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ ENERJİ POLİTİKALARININ KIBRIS ÜZERİNE ETKİSİ

0
786

Bu makalenin amacı; dünyada hızla artan artan enerji ihtiyacı ve azalan petrol rezevleri karşısında Kıbrıs adası çevresinde tespit edilen yer altı enerji kaynakları ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) söz konusu kaynakların çıkarılması ve pazarlanması yönünde tek taraflı yaptığı anlaşmalarla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) hak ve menfaatlarini hiçe sayarak uluslararası alanda dengeleri değiştirebilecek  şekilde Türkiye’ye karşı baskı oluşturma girişimlerini  açıklamaktır. Bu çalışma ile uluslararası küresel güçler ve Doğu Akdeniz’e kıyısı olan devletler tarafından bölgede keşfedilen doğal kaynakların paylaşılması, çıkarılması, kullanılabilir hale getirilmesi ve başta Avrupa Birliği olmak üzere ihtiyacı olan ülkelere pazarlanması konusunda öne çıkan çıkar çatışmaları ve Türkiye’nin menfaatlerini gözeterek alması gereken tedbirler ortaya konulmuştur. 

Kıbrıs'ın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi

11 Şubat 1959’da imzalanan Zürih ve 19 Şubat 1959 Londra Antlaşmalarına dayanarak kendisini Kıbrıs Cumhuriyetinin tek varisi olduğunu iddaa eden GKRY, bölge ülkeleri ile Türkiye ve KKTC’nin imzalamadığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) hükümlerine göre Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) antlaşmaları gerçekleştirmiştir [1]. GKRY, sözde münhasır ekonomik olarak ifade edilen bölgelerde bazı enerji şirketleri ile hidrokarbon kaynaklarının araştırılması ve çıkarılması antlaşmaları imzalamıştır. GKRY söz konusu antlaşmaları uluslararası  alanda söz sahibi güçlü enerji şirketleri ile imzalayarak konuyu uluslararası arenaya taşımakta, şirketlerin bağlı olduğu ABD, Fransa, İtalya gibi ülkeleri devreye sokarak Türkiye’ye baskı yaptırmaya ve Türkiye’nin Doğu Akdenizdeki etkinliğini azaltmaya çalışmaktadır.

Kıbrıs’ın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi

Kıbrıs’ın Ortadoğu ve Doğu Akdenizin nabzını tutan bir konuma sahip olmasından kaynaklanan jeopolitik ve jeostratejik değeri; söz konusu bölgenin köşe taşları olan İskenderun-Süveyş-Basra  Körfezinden ikisini kontrol etmesinden, su geçiş yollarının kesiştiği ve Akdeniz’e giriş kapısı olan Cebelitarık-Süveyş-Türk Boğazlarına (Çanakkale ve İstanbul Bogazı) hakim bir konumda olmasından ileri gelmektedir. Girit ve Kıbrıs adaları; Süveyş kanalının gözcüsü ve Akdeniz’in ortasında batmayan bir uçak gemisi konumudadır. Ortadoğunun petrol rezervlerinin yaklaşık üçte ikisine, doğal gaz kaynaklarının da yüzde kırkına ev sahipliği yaptığı göz önüne alınırsa Kıbrıs’a sahip olan gücün, üç kıtayı da kontrol edebilme yeteneğine kavuşacağı aşikardır [2].

Hazar Denizi’nden çıkan petrolün Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ile İskenderun Limanından dünya pazarlarına dağıtımı yapıldığı dikkate alındığında Kıbrıs adası çevresinde son yıllarda bulunan enerji kaynaklarının dağıtımında enerji koridoru görevi göreceği ve öneminin daha da artacağı ortadadır. 

Bu çalışmada, yöntem olarak nitel araştırma yöntemleri uygulanmış ve litaratür taraması yapılmıştır. Doğu Akdeniz’de devam eden doğalgaz arama ve çıkarma çalışmaları ile ilgili meydana gelen gelişmeler ele alınmıştır. GKRY’nin sahip olduğu doğal kaynaklar, doğal gaz konusu ile sınırlandırılmıştır.

KIBRIS’IN TARIHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE ULAŞTIĞI SON DURUM

3700 yıllık tarihi boyunca çeşitli medeniyetlerin hüküm sürdüğü ve 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilen Kıbrıs; Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra, 1878 yılında İngiltere tarafından Osmanlı İmparatorluğu’ndan kiralanmış olmakla birlikte fiilen İngiltere tarafından yönetilmeye başlanmış, 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğunun itilaf devletleri safında savaşa girmesi sonucu ilhak edilmiştir. Kıbrıs, 1925 yılında ise sömürge olarak İngiltere’ye bağlanmıştır.

Ada üzerinde yaşayan Rumlar 1931 yılında İngiltere yönetimine karşı ayaklanmışlar ve Yunanistan’a bağlanmak istemişlerdir. Müteakip yıllarda Kıbrıs Rum Başpiskoposu olan Makarios başta olmak üzere Kıbrıslı Rumlar, ENOSİS çalışmaları ile adanın Yunanistan’a bağlanması için çalışmalarını hızlandırmışlardır. 1960 yılında adanın yönetim egemenliğini belirlemek ve toplumların eşit şekilde varlığını sürdürmesini sağlamak amacıyla Türk ve Rum’ların ortağı olduğu, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin garantör devlet olarak öngörüldüğü Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran  Londra anlaşması imzalanmıştır. Ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması, adadaki Rumların ENOSİS çalışmalarını engellememiş, aksine hız kazandırmıştır. Yunanistan’da darbe gerçekleştiren askeri cuntanın Kıbrıs’ta ENOSİS’i ilan etmesiyle Türkiye, barış ve huzuru yeniden sağlamak üzere 1974 yılında Kıbrıs adasına Barış Harekâtı düzenlemiş ve adanın toplam alanının % 36’sı Türk tarafının denetimine geçmiş, 1983 yılında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur. 

Yunanistan’ın çabaları sonucunda 1997’de GKRY, AB genişleme hareketi kapsamına alınmış ve Mayıs 2004 tarihinde AB üyesi ilan edilmiştir. Bugün için Güney Kıbrıs, AB üyesi bir ülke olarak Kıbrıs adasını uluslararası toplumda temsil etme iddiasıyla varlığını sürdürmektedir.  

Buna karşın Türkiye, Kıbrıs adasında Türklerin 1983’de kurmuş olduğu KKTC’yi egemen ve bağımsız bir devlet olarak tanımakta ve uluslararası alanda adadaki Türk toplumunun haklarını her ortamda dile getirmektedir.

DOĞU AKDENİZ ENERJİ HAVZASI

Jeopolitik önemi bütün dünya ülkelerince bilinen Doğu Akdeniz bölgesi, son dönemde enerji çalışmalarının yoğunlaştığı ve birçok ülkenin dikkatini çeken bir bölge olarak gündeme gelmektedir.

Doğu Akdenizdeki petrol rezervleri incelendiğinde; Kıbrıs adası ile İsrail arasında kalan Leviathan havzası, Mısır ile Kıbrıs adası arasında kalan Nil havzası, Girit adasının güneydoğusunda Heredot havzası ile Kıbrıs adası etrafındaki toplam petrol enerji rezervi 3,5 milyar varil civarındadır [3].

Doğu Akdeniz havzasında bulunan hidrokarbon rezervinin toplam değerinin üç trilyon dolar olduğu tahmin edilmektedir. Rum yönetimi tarafından (Şekil-1) belirlenen parseller içindeki “Afrodit” bölgesinde 198 milyar metreküp doğalgaz rezervi bulunmuştur [4].

OPEC tarafından 2015 yılında yayınlanan verilere göre Rusya’nın 49,5 milyar m, İran’ın 33,5 milyar m, Katar’ın ise 24,2 milyar m kanıtlanmış doğalgaz rezervi bulunmaktadır [5]. Buna karşın Doğu Akdeniz’e kıyısı olan İsrail 300 milyar m, Mısır 5,5 milyon varil, Lübnan 708 milyar m, Kıbrıs ise 198 milyar mdoğalgaz rezervine sahiptir. Dünyadaki enerji kaynaklarına sahip başroldeki ülkelerin doğalgaz rezervleri ile karşılaştırılınca Doğu Akdeniz sınırlı bir öneme sahip olduğu görülmekle birlikte konumundan ve başta Rusya olmak üzere tedarikçi ülkelere alternatif olması açısından ön plana çıkmaktadır.

GKRY’NİN DOĞALGAZ ANTLAŞMALARI VE TÜRKİYE TARAFINDAN ALINAN TEDBİRLER

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek varisi olduğu beyanı ile tek taraflı olarak Doğu Akdeniz’de 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır, 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşmaları yapmıştır [6]. Söz konusu antlaşmalar kapsamda GKRY; 2007 yılından itibaren hidrokarbon aramaları için numaralandırma yaptığı 13 parselde ruhsatlandırma ihaleleri yaparak onikinci parselde ABD’den NOBLE-DELEK konsorsiyumu, ikinci, üçüncü ve dokuzuncu parsellerde İtalyan ENI-KOGAS konsorsiyumu, onuncu ve  onbirinci parsellerde ise Fransız TOTAL firmasını yetkilendirmiştir.

Bu gelişmeler karşısında KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti arasında 2011 yılında “Sınırlandırma Antlaşması’ imzalanmış ve TPAO’ya harf şeklinde belirlenen yedi alan üzerinde arama yapması hakkı tanınmıştır. TPAO’ya ruhsat izni verilen bölgeler ile GKRY’nin arama bölgeleri arasında ortaya çıkan çakışma bölgeleri (Şekil-1) aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.

ŞEKİL-1 TPAO Ruhsatları ile GKRY Ruhsatlarının Çakıştığı Alanlar

            GKRY tarafından ilan edilen 13 parselden ENI-KOGAS konsorsiyumunca çalışmaların yürütüldüğü ikinci, üçüncü ve dokuzuncu parseller, KKTC Münhasır Ekonomik Bölgesi içerisinde yer alan ve TPOA’ya arama ve keşif için tahsis edilen G bölgesi ile çakışmaktadır. Onikinci parsel üzerinde TPAO’nun arama izni bulunmasına rağmen bölgede GKRY tarafından yetkilendirilen Noble-Delek konsorsiyumunun aktif şekilde çalışmaları devam etmektedir. Türkiye, GKRY’nin yapmış olduğu söz konusu antlaşmaların hiçbirini tanımamaktadır. Türkiye bu konudaki kararlılığını ortaya koymak açısından İtalyan ENI firmasının sondaj gemisi, 9 Şubat 2018 tarihinde Türk donanmasına ait savaş gemileri tarafından durdurulmuş ve faaliyetlerine devam etmesine izin verilmemiştir. Türkiye’nin Afrin’de Zeytin Dalı Harekatı’nı yönettiği bir dönemde GKRY Doğu Akdeniz’de durumu fırsata çevirecek girişimlerde bulunarak gerginlik yaratmaktadır. Ancak Türkiye durumu oldu bittiye getirmeye çalışan GKRY’ne, gerginliği tırmandırma konusunda askeri seçeneklerin de masada olduğunun altını çizmiştir.

DÜNYA VE BÖLGE ÜLKELERİNİN DOĞU AKDENİZ ENERJİ POLİTİKALARI

            Doğu Akdenizde ortaya çıkan enerji havzalarını müteakip bölge ülkeleri ile beraber dünyadaki küresel güçlerin dikkati bu bölgeye yoğunlaşmıştır. ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi küresel güçler ile AB, BM ve NATO’nun da zaman zaman soruna müdahil olduğu veya müdahil olmaya zorlandığı gözlemlenmektedir. Bu politika kapsamında; ABD’nin 6’ncı Filosu Akdeniz’de görev yapmakta, bölge ülkeleri ile başta İsrail olmak üzere siyasi, ekonomik ve askeri ikili ilişkilerini canlı tutmaktadır. Bölge üzerinde enerji konusunda söz sahibi olmak isteyen ABD özel sektörün bölgedeki faaliyetlerini desteklemektedir. Bu kapsamda; GKRY’nin onikinci parselde ruhsat verdiği Noble şirketi ABD, Delek şirketi ise İsrail menşeilidir.

  Bir diğer küresel güç olan Rusya, ikili ülke ilişkilerine önem vermekte, Suriye’deki Tartus Askeri Üssü ile Suriye ve Doğu Akdeniz’de, ulusal ve uluslararası çıkarlarını korumaya devam etmektedir. Rusya’nın en büyük gaz şirketi olan GAZPROM belli alanlarda lisans almak ve sıvılaştırılmış doğal gaz alt yapısını tesis etmek istemektedir. Rusya bölgede ikinci bir askeri üs arayışı içerisindedir. Bu kapsamda; 25 Şubat 2015 tarihinde Rusya’yı ziyaret eden GKRY Başbakanı ile Rusya Devlet Başkanı arasında Rus uçaklarının Andreas Papandreau hava üssünden faydalanmasını öngören askeri işbirliği anlaşması imzalanmıştır.

GKRY’nin AB’ne üye olması ile beraber AB de Doğu Akdeniz’e sınırdaş olmuş ve doğal olarak bölgedeki çıkarlarını, hak ve menfaatlerini gözetmektedir. AB, toplam enerji tüketimi içerisinde %24’lük bir yer işgal eden doğalgazın %60’lık kısmını Rusya’dan ithal etmektedir. AB için  Doğu Akdeniz Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılması ve arzın çeşitlendirilmesi açısından olası bir kaynak olarak önem taşımaktadır. Bu kapsamda; 08 Mayıs 2018 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail; İsrail’den başlayıp Kıbrıs’ın güneyinden geçip Girit’e ulaşmayı müteakip Avrupa’ya dağıtılması planlanan Akdeniz’de ortak doğalgaz boru hattı kurulmasını içeren bir anlaşma imzalamıştır [7]. AB, söz konusu antlaşmayı desteklemekte birlikte henüz somut bir adım atılamamıştır. İnşa edilecek boru hattının önündeki en büyük sorunun, boru hattı için yapılacak olan yatırımın maliyet etkin olmayacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca İsrail – GKRY– Yunanistan arasında 2013 yılında EuroAsia Connector projesi kapsamında; İsrail ve GKRY’de çıkan doğalgaz kullanılarak üretilecek olan elektriğin, deniz altından kablo ile Yunanistan’a ve AB’ne ulaşmasını amaçlayan anlaşma imzalanmıştır. Proje kapsamında İsrail’den başlayan akabinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve oradan da Yunanistan’ın Girit adasına bağlanan ve kapasitesi 2.000 mW/s olarak düşünülen elektrik şebekesinin inşa edilmesi planlamıştır. Avrupa Birliği Parlemontosu tarafından söz konusu proje için 5.35 milyar (€) bütçe tahsis edilmiştir [8]. Projenin 2022 yılında tamamlanması planlanmaktadır.

Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek sonrası oluşan yeni Mısır yönetimi ile Türkiye’nin bozulan siyasal ilişkileri, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı yeni ortaklık ve işbirliklerine yol açmıştır. Bu bağlamda; GKRY önce Yunanistan ve Mısır ile birlikte Doğu Akdeniz havzasındaki doğalgazın çıkarılması konusunda anlaşmış, sonrasında 16 Şubat 2015 tarihinde Kahire’de GKRY ile Mısır arasında onikinci parseldeki Afrodit yatağını doğrudan Mısır’a bağlayacak ve bu sahadan çıkabilecek hidrokarbon kaynaklarını Mısır üzerinden aktaracak şekilde karşılıklı bir mutabakat memorandumu  imzalamıştır [9].

KONUNUN ÇÖZÜMÜ AÇISINDAN OLASI SENARYOLAR

Doğalgaz ithalatında ciddi şekilde Rusya’ya bağımlı olan Avrupa, son zamanlardaenerji güvenliğinin tehlike altında olduğuna dair gerginlikler yaşamaktadır.  2006 ve 2009yıllarında Rusya ve Ukrayna arasındaki kriz, AB ülkelerinin Ukrayna’yı desteklemesi sonucu olarak Avrupa’yı da etkilemiştir. Söz konusu krizde Rusya tarafından Rus gazını Ukrayna üzerinden Avrupa’ya ulaştıran Batı Doğalgaz Hattı’nın kapatılması, AB ülkelerinde enerji arz güvenliği konusunda endişe yaratmış ve alternatif kaynak arayışına sürüklemiştir.

Alternatif kaynaklardan biri olan Doğu Akdeniz’de çıkartılan  doğalgaz rezervi; AB ülkelerine boru hattı tesis etmek suretiyle veya bölge ülkelerinin herhangi birinde kurulacak olan LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) tesisinde sıvılaştırmayı müteakip ulaştırılması planlanmaktadır. [10].  

Sözü edilen iki alternatif yönteme karar verilirken şüphesiz maliyetler göz önünde tutulacaktır. Maliyet hesabı yapıldığında, boru hattı ile ulaşımın LNG yolundan ortalama 7 kat daha ucuza mal olacağı belirtilmektedir. Söz konusu bölgede çıkartılacak doğalgazın boru hatları yoluyla dünya pazarına ulaştırılmasının maliyeti ortalama 2-2,5 milyar dolar olup geri dönüşü ortalama 4 yıl olacak şekilde planlanmasına karşın aynı işlemin LNG tesisi yoluyla gerçekleştirilmesi halinde ise Almanya’nın finansal desteğine rağmen maliyet 10 milyar doları bulacak ve geri dönüşü de 15 yıl civarı bir süreye uzayacaktır [11]. İnşa süresi ve maliyeti göz önüne alındığında konunun çözümü açısından söz konusu bölgeden çıkan gazın AB ülkelerine Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı’na (TANAP) bağlanarak aktarılabileceği değerlendirilmektedir. Rusya ile Ukrayna arasındaki meselenin kısa sürede çözülemeyeceği göz önüne alındığında başta AB ve İsrail olmak üzere bölge ülkelerinin, Türkiye ile kazan kazan politikası güderek anlaşması kaçınılmazdır..

SONUÇ

GKRY’nin Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka aykırı olarak tek taraflı adımlar atması tarihten gelen mevcut sorunlarla birlikte bölgedeki barış ve istikrarı tehdit etmektedir. Türkiye başta KKTC olmak üzere tüm tarafların katılımıyla, uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerine uygun olarak taraf olduğu anlaşmalar çerçevesinde MEB sınırlarının belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Türkiye, Kıbrıs Adası’nda Türk ve Yunan toplumlarını birlikte bir bütün olarak temsil eden hukuki veya fiili tek bir otoritenin olmadığı düşüncesindedir [12]. Türkiye’nin bölgedeki enerji kaynaklarının ortak refah ve barış için kullanılması gerektiğine yönelik çağrılarına karşın GKRY’nin olumsuz yaklaşım sergilemesi ve mevcut tutumunda bir değişikliğe gitmemesi bölgede faaliyetlerde bulunan enerji şirketleri ve kaynak ülkelerin çıkarlarını da tehlikeye atmaktadır. Türkiye ve KKTC’nin dışarıda tutulduğu projelerde, Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının çıkarılması başarılsa bile bunların uluslararası pazara aktarılabilmesi bugünkü koşullara göre imkan dahilinde olmadığı değerlendirilmektedir. GKRY’nin bölgedeki doğalgazın çıkarılması ve pazarlanması konusunda bir kısım bölge ülkeleri ile yaptığı anlaşmaların geleceği belirsizdir.  Bu durum bölge aktörleri için iş birliğini adeta bir zaruret haline getirmektedir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sürdürdüğü kararlı tutum karşısında GKRY’nin uzlaşmaz politikalarına devam etmesi bölgedeki enerji denklemlerini çıkmaza sürükleyecektir. GKRY’nin; Türkiye üzerinde kurmak istediği uluslararası baskının kendi aleyhine de dönebileceğini değerlendirmesi gerekmektedir.

Türkiye’nin bölge ülkelerinin hiç biri ile MEB anlaşması bulunmamaktadır. Ancak MEB anlaşmaları yapmasının yararına olacağı değerlendirilmektedir. Yapacağı MEB anlaşmaları vasıtasıyla; GKRY’nin tek başına Kıbrıs Adasını temsil etmediğini, KKTC’nin yok sayılarak yapılan anlaşmaların geçersiz olduğunu ve bunları tanımayacağını açık açık ortaya koyabilecektir. Türkiye, enerji politikaları yanında bölge ülkeleriyle ekonomik veya askeri uluslararası anlaşmalar yaparak hâkimiyet alanını geniş tutulmalı, daha geniş petrol ve doğalgaz yataklarına ulaşmalıdır. Bu sayede bölgede güçlü olan Türkiye’nin Kıbrıs sorununu çözme arayışları da kolaylaşacaktır.

  KAYNAKÇA

[[1]BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, 10 Temmuz 2015, http://www.unicankara.org.tr.
[2] http://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Petrol , Erişim Tarihi: 15.12.2018.
[3] Prof.Dr.Ergül YAŞAR, İskenderun Teknik Üniversitesi, İSTE Basın ve Halkla İlişkiler Birimi Haber Merkezi
[4] http://www.tepav.org.tr/upload/files/haber/13285401978.ERGUN_OLGUN___Dogu_Akdeniz_ de_Hidrokarbon_Politikalari_ve_Kibris.pdf.
[5] http://www.enerjiatlası.com/rezerv/dunya-dogal, Erişim Tarihi: 15.12.2018  [6]http://www.denizhaber.com.tr/enerji/39314/akdeniz-bolge-catisma-harita-turkiye-kibris-rum- dogalgaz-siyasi.html , Erişim Tarihi: 21.11.2013
[7] Ata Atun, www.ataatun.org. Erişim tarihi:11 Mayıs 2018
[8] Türkiye’nin Enerjide Merkez Ülke Olma Arayışı, Erdal TANAS, Seyithan Ahmet ATEŞ, Salihe KAYA, sayfa 63-64
[9] Turkey Says Deliveries of Greek Cyprus Gas via Egypt Unfeasible, Al Arabiya News, 2015. 
[10] http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=23560449, Erişim Tarihi: 15.11.2013. 
[11] http://image2.interpress.com/GetImageMail.ashx?buyuk=true&haberid=32795388&haberenc= eViwYjn8pBDG6tY2bCZKFA%3D%3D&haberindex=1&mid=2636 , Erişim Tarihi: 09.06.2014.
[12] Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Uyuşmazlığı, Sertaç Hami BAŞEREN, Pegasus Yayıncılık, 2011.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz