
Ana Başlıklar
İran’ın ideolojik saiklerinin yanı sıra, İsrail’e karşı stratejisinin temel hedefi; İsrail’in askeri ve istihbarat kaynaklarının sınırlarını zorlayarak kapasitelerini açığa çıkarmak, dikkatlerini başka yöne çekmek ve nihayetinde İsrail’i İran’a saldırmaktan caydırmak.
Hamas’ın böylesine karmaşık ve kanlı bir saldırı başlatma kararında İran’ın bir rolü olup olmadığı belirsizliğini korurken, İran’ın İsrail’e yönelik düşmanlığı iyi biliniyor. Tahran’a göre İsrail; “Siyonist rejim”, İran Cumhurbaşkanı Ebrahim Raisi’nin geçen ayki BM Genel Kurulu’nda söylediği gibi, “savaş, işgal, terörizm ve ulusların haklarının ihlali temelleri üzerine kurulmuştur”.
İran’ın İsrail’e karşı muhalefetinin tohumları 1979 İslam Devrimi’nden öncesine dayanmaktadır. İslam Cumhuriyeti’nin ilk savunma bakanı olan Mostafa Chamran 1970’lerde Lübnan’da Filistin Kurtuluş Örgütü’nde (FKÖ) eğitim görmüş ve daha sonra Amal ve Hizbullah’ı üreten Lübnanlı Şii direnişine katılmıştır.
Rahim Safavi ve Mohammad Bagher Zolghadr gibi diğer İranlı devrimciler Suriye ve Lübnan’da FKÖ’den eğitim aldılar. 1979 Devrimi’nin ardından İran, Suriye lideri Hafız Esad ile bağlarını güçlendirmiş ve Irak lideri Saddam Hüseyin’e ve İsrail’e karşı ortak düşmanlıktan beslenen bir ittifak kurmuşlardır.
Bu kapsamda İran tarafından İsrail’e karşı açılan 4 cephe:
Birinci Cephe: Lübnan ve Hizbullah
1982 yılında İsrail’in FKÖ’yü kovmak için Lübnan’ı işgal etmesinin ardından Suriye, Devrim Muhafızları Ordusu’nun Lübnan’a 5.000 asker göndermesine izin vererek İran’ı Levant bölgesinde önemli bir oyuncu haline getirdi. Muhafızların çoğu 1980’de Irak’a karşı savaşmak üzere geri çağrıldı. Ancak önemli bir kısmı Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde kaldı ve burada İsrail’in bölgedeki başlıca düşmanlarından biri ve İsrail’e karşı ilk İran cephesi olan Hizbullah’ı kuracak olan Lübnanlı Şii gençleri eğitti.
İkinci Cephe: Filistin Toprakları ve Hamas
1987 yılında Filistin topraklarında Hamas olarak da bilinen İslami Direniş Hareketi’nin kurulmasıyla ikinci bir cephe ortaya çıktı ve ilk Filistin intifadası (ayaklanması) ile perçinlendi. İsrail, yine FKÖ’yü zayıflatmanın bir yolunu arayarak başlangıçta bu gruba müsamaha gösterdi. 1990’ların başında ise FKÖ, Oslo Anlaşmaları yoluyla İsrail ile barış yaptı. İran, doğrudan ya da Hizbullah aracılığıyla Hamas’a katılanlara askeri eğitim vermeye ve yıllık 30-50 milyon dolar fon sağlamaya başladı. İran ayrıca Hamas’a kapasitesi ve menzili artırılmış roketler de tedarik etti. İsrail ile 2021 yılında yaşanan çatışmada Hamas militanları menzillerini Tel Aviv’e kadar genişletti. Bir gecede şehre, 2014’teki 50 günlük çatışma sırasında tüm ülkeye attıklarından daha fazla roket fırlattılar. Hamas, İsrail’e yönelik son saldırısına Gazze sınırından 3,000 kadar roket atarak başladı ve günler sonra Kudüs ve Tel Aviv’i hedef alan atışlarına devam etti.
İranlı yetkililer Hamas’ın saldırısındaki sorumluluklarını reddederken, Hamas’ın cephaneliğine yaptıkları katkıyı ise kabul ettiler. İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Amir Ali Hajizadeh 2021 çatışmasının ardından şunları söyledi: “Direniş eksenindeki dostlarımıza balık vermek ya da onlara balık tutmayı öğretmek yerine, onlara olta takımı ve kanca yapmayı öğrettik. “İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nasser Kanani ise 7 Ekim 2023’te gerçekleştirilen eşi benzeri görülmemiş kanlı saldırıdan dolayı “Filistin ulusunu ve tüm direniş gruplarını” kutladı.
Üçüncü Cephe: Suriye ve İmam Hüseyin Tümeni
Esad rejimine karşı 2011’deki ayaklanmanın ardından Suriye’de İsrail’e karşı üçüncü bir cephe ortaya çıktı. İran bu durumu kendi lehine kullanmaya başladı ve Suriye’de kalıcı bir varlık oluşturmayı hedefledi. Ancak İran’ın Suriye’deki yaklaşımı diğer alanlardaki stratejilerinden farklıydı. Vekil güçler yetiştirmenin yanı sıra İran doğrudan askeri bir taahhütte de bulundu. İsrail kaynaklarına göre İran Suriye’de 13’ten fazla askeri üs kurdu ve buralarda beş tümen asker konuşlandırdı. Irak sınırına yakın Abu-Kemal’deki İmam Ali üssü, Devrim Muhafızları’nın Irak ve Suriye arasında asker ve malzeme sevkiyatı için birincil kanalı olarak özel bir stratejik öneme sahip.
İran, İsrail ile doğrudan bir askeri çatışma olasılığını en aza indirmek için vekil güçlere ağırlık vermeye devam ediyor. Iraklı Ketaib Hizbullah milislerini Suriye’de konumlandırmaya çalışırken bir yandan da İmam Hüseyin Tümeni adında yeni bir pan-Şii grup kurdu. 2016 yılında Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün merhum komutanı Kasım Süleymani ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, öncelikle Palmira ve Ebu Kemal gibi stratejik bölgelerde faaliyet göstermek üzere tasarlanan El İmam Hüseyin grubunun kurulması konusunda anlaştı.
2020 yılında ABD’nin insansız hava aracıyla düzenlediği bir saldırıda Süleymani’nin Irak’ta öldürülmesinin ardından tümenin liderliği Hizbullah’la bağlantılı Zülfikar Hinnavi’ye geçti. Hüseyin Tümeni’nin Nijerya, Mali, Lübnan ve Afganistan da dâhil olmak üzere birçok ülkeden 6.000 üyesi bulunuyor. Lübnan’da, sofistike İran silahlarıyla donatılmış yaklaşık 1.000 kişilik özel bir biriminin konuşlandığı bilinmektedir.
Dördüncü Cephe:Batı Şeria
Hüseyin tümeni İsrail ile sınırlı angajmanlar yaşadı. Tümen, Batı Şeria’daki Filistinli militanlara insansız hava araçları ve Ürdün üzerinden silah kaçakçılığı konularında önemli destek veriyor.
İran’ın Batı Şeria’daki müdahalesini arttırma isteği, ülkenin Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in 2020’de yaptığı bir açıklamaya da yansıdı. “Batı Şeria da Gazze gibi silahlandırılmalı” diyen Hamaney, İsrail’e karşı dördüncü bir cephe için zemin hazırlıyor gibi görünüyor.
İsrailli yetkililer İran’ın Batı Şeria’daki faaliyetlerine 2018 yılında başladığını ve Suriye’den insansız hava araçları (İHA) kullanarak patlayıcı ve diğer silahları gönderdiğini belirtiyor. Hem İranlı hem de İsrailli yetkililer İran’ın bu yeni cepheyi kurmada bazı başarılar elde ettiğini söylüyor. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimcilere yönelik silahlı saldırıların artmasını İran’ın artan etkisine bağlıyor. İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün komutanı olarak Süleymani’nin yerine geçen İsmail Kaani, “Son zamanlarda Batı Şeria’da Siyonist rejime karşı direniş güçleri tarafından günde 15 ila 30 saldırı düzenleniyor” diyerek yeni bir cephenin geliştiğini kabul etti.
ESAS CEPHE
Diğer çabalarına rağmen İran her zaman Lübnan’a odaklanmıştır. Hizbullah’ın kurulduğu 1985 yılından bu yana İslam Cumhuriyeti örgütün başlıca destekçisi olmuştur. Tahran, Hizbullah’a yıllık 100 milyon dolardan 800 milyon dolara kadar değişen mali yardım, füze ve roketlerden küçük silahlara kadar geniş bir silah cephaneliği, askeri eğitim ve istihbarat sağlıyor. Bunun karşılığında Hizbullah, Suriye’den Yemen’e kadar İran’ın taraf olduğu her bölgesel çatışmaya aktif olarak katılıyor.
Gallant’ın İran ve Hizbullah’ın Lübnan’ın güneyinde İsrail sınırına 12 mil mesafede ortaklaşa bir havaalanı inşa ettiklerini ortaya çıkarması, İran’ın Lübnan cephesine verdiği stratejik önemin altını bir kez daha çiziyor.
Bu tesisin orta büyüklükteki uçakları, büyük insansız hava araçlarını, helikopterleri ve diğer İHA’ları barındıracak şekilde tasarlandığı ve Hizbullah’ı kendi havaalanına sahip ilk Şii milis grup olarak ön plana çıkardığı söyleniyor.
İran’ın İsrail’e karşı stratejisinin ne kadar süreceğini tahmin etmek zor. İran, özellikle Şii Müslümanlar arasında vekiller yetiştirme konusunda büyük başarı elde etti ancak Hizbullah gibi İran’la yakın müttefik olan grupların bile kendi çıkarları var. Geçen hafta sonu yaşanan vahşetin ardından İran’ın bundan sonra atacağı adımlar konusunda soru işaretleri devam ediyor. Hamas ile savaş nasıl sonuçlanacak? Suudi Arabistan İsrail’i tanırsa İran “direniş” gruplarını desteklemeye devam edecek mi? Eğer son saldırı İran’ın Suudi-İsrail normalleşmesini engelleme girişimiyse, kısa vadede bu hedefine ulaşmış olabilir.